Meksikalı yönetmen Alejandro G. Inarritu, "21 Gram" ile yine sinema dünyasının en çok konuşulan ismi oldu. İlk filmi "Paramparça Aşklar Köpekler" ile sinema dünyasına sıkı bir giriş yapan Inarritu, yeni filmi ile "Latin sinemasının öncüsü" sıfatını fazlasıyla hak ediyor. Bir trafik kazası nedeniyle, 3 farklı karakterin kaderleri kesişir. Bunlardan Paul, kalp nakli için sıra bekleyen bir hasta. Christina, 2 kız annesi orta sınıf bir ev kadını. Jack ise din sayesinde alkolden kurtulmuş eski bir mahkum... Jack yüzünden olan bir trafik kazası, her 3 kahramanın da hayatını alt üst eder. Innarritu yine bildiğinden şaşmıyor. Ser- best bir zaman akışı içerisinde hikayesini anlatıyor. Yani; hikayenin kah başını, kah sonunu, kah ortasını seyrettiriyor. İlk filmindeki gibi, klasik dramatik anlatımı paramparça ediyor. Farklı bir anlatım ama, bu sinema dili yönetmenin anlatmak istediğiyle fazlasıyla örtüşüyor. Innarritu'nun, zaten hikayenin başı ve sonuyla ilgili bir derdi yok. Onun amacı, hayat ve insan üzerine filozofça birkaç cümle kurmak. Üstelik, bu kadar post-modern bir anlatıma rağmen, yönetmenin söylemek istedikleri çok açık ve seçik. Oscarlı oyuncular bir arada Bu film yönetmen Innarritu'nun filmi ama, filme çok şey katan oyuncu kadrosunu da göz ardı etmemek gerekir. Başrollerdeki Naomi Watts, Benicio Del Toro ve Sean Penn'le birlikte, yan roldeki Charlotte Gainsbourg filmin bütün ağırlığını üstleniyor. Çeşitli festivallerde ödüle dönüşen bu performanslar, en son Oscar adaylığı ile taçlanmıştı. "21 Gram", son derece zekice kurgulanmış bir başyapıt. Kurgusundan dolayı her ne kadar çetrefil bir film gibi algılansa da, seyredilmesi son derece keyifli bir film. Üstelik, tekrar tekrar seyredilmeyi hak edecek kadar... İlk filmi ile Meksika'dan yükselen Innarritu, bu filmi ile Amerika'da da alternatif duruşunu sürdürüyor, yıldızını daha da parlatıyor. Bu sezonun en iddialı, en yaratıcı filmi "21 Gram"ı kesinlikle kaçırmayın.