Babamı 3 yaşında kaybettim. Ama ben 7 yaşındayken annem yeniden evlendi ve ben dünyanın en şanslı kızı oldum. Babamı seçme şansım vardı. Annemle "babam" bir süre çıktıktan sonra anneme, "Bu o, anne. Onu alalım" dedim. Annemle babam evlenirke,n ben nedime olacaktım. Yalnız, bu bile harika bir şeydi. Kaç kişi kendi anne babasının düğününe katıldığını, hatta annesiyle birlikte yürüdüğünü söyleyebilir? Babam ailesiyle çok gurur duyuyordu. (2 yıl sonra bize küçük bir kız kardeş katıldı.) Bizi az tanıyan insanlar bile anneme, "Charlie seninle ve çocuklarla her zaman çok gurur duyuyor" derdi. Bu yalnızca maddi bir şey değildi. Babam, zekamızla, inançlarımızla, sağduyumuzla, insan sevgimizle (ve benim şirin gülümsememle) de övünüyordu. 17 yaşıma girmeden önce, korkunç bir şey oldu. Babam hastalandı. Birkaç gün süren testlerin ardından, doktorlar sorunun ne olduğunu bulamadı. "Her şeye gücü yeten biz bile bir şey bulamıyorsak, sağlığında bir sorun yok demektir" dediler ve babama işe dönebileceğini söylediler. Babam ertesi gün işten eve gözyaşları içinde geldi. O zaman onun ölümcül bir hastalığı olduğunu anladık. Daha önce onu ağlarken hiç görmemiştim. O, ağlamanın bir zaaf olduğunu düşünürdü. (Bu, bizim ilişkimizi daha da ilginç kılıyordu, çünkü ben hormonları değişen bir genç kız olarak, reklamlara bile ağlıyordum.) Sonunda babamı hastaneye yatırdık. Doktorlar, ona pankreas kanseri tanısı koydu. Onun her an ölebileceğini söylediler. Ama biz onun, daha en az 3 haftası olduğunu biliyorduk. Kız kardeşimin yaş günü 1, benimki de 3 hafta sonraydı. Babam o günleri görmek için Tanrı'dan güç dileyip, ölüme karşı koyacaktı. Yaşamlarımızın kalan kısmında yaş günlerimizi böyle korkunç bir biçimde anımsamamıza izin vermeyecekti. Hayatın devam etmek zorunda olduğu gerçeği, en çok biri ölüm döşeğindeyken kendini gösterir. Babam bizden yaşamlarımızı olağan biçimde sürdürmemizi istiyordu. Biz de onun yaşımlarımızın bir parçası olarak kalmasını... Uzlaşma sağladık. Biz 'normal' etkinliklerimizi sürdürecektik, ama babam da hastaneden bile olsa, bunların etkin bir parçası olacaktı. Her günkü hastane ziyaretlerimizden birinin sonunda, babamın oda arkadaşı annemin arkasından koridora çıktı. Anneme, "Siz buradayken Charlie çok huzurlu ve oumlu oluyor. Onun ne kadar acı çektiğini bilmiyorsunuz. Bunu saklamak için tüm gücünü ve dayanıklılığını kullanıyor" dedi. Annem, "Onun acı çektiini gizlediğini biliyorum, ama o böyledir. Bizim acı çekmemizi hiç istemez ve onun canının yandığını görmenin bize ne kadar acı vereceğini bilir" diye yanıt verdi. Anneler gününde armağanlarımızı alıp, hastaneye gittik. Babam bizi bekleme salonunda karşıladı. (Kız kardeşim küçük olduğundan içeri giremedi.) Babama, anneme vermesi için bir armağan almıştım. Bekleme salonunun bir köşesinde harika bir parti yaptık. Ertesi hafta kız kardeşimin yaşgünü vardı. Babam aşağı inecek kadar iyi değildi, bu yüzden kutlamayı onun katındaki bekleme salonunda yaptık. İlk randevum bundan 1 hafta sonraydı. Gelenek olduğu üzere benim ve çıktığım çocuğun evine uğradıktan sonra, hastaneye gittik. Evet, altı tarlatanlı uzun bir gece elbisesiyle hastane koridorlarında yürüdüm. (Asansöre sığmam biraz zor oldu.) Biraz utanıyordum, ama babamın yüzündeki ifadeyi görünce utançtan eser kalmadı. Küçük kızının ilk randevusunu görmek için yıllarca beklemişti. Kız kardeşimin yıllık daire resitalinden bir gün önce, her zaman kostümlü prova olurdu. Aileler prova sırasında resim çekerlerdi. Doğal olarak provadoan sonra yine hastaneye gittik. Kız kardeşim, koridorda kostümüyle geçit töreni yaptı. Sonra babama dansını gösterdi. Ayak sesleri, başında dayanılmaz bir ağrı yapmasına karşın, babam gösteri boyunca hep gülümsedi... Ve doğumgünüm geldi. Kız kardeşimi evde bırakamayacağımız için onu da gizlice babamın odasına soktuk. (Hemşireler nezaket gösterip, başlarını diğer tarafa çevirdi.) Yine kutlama yaptık. Ama babamın durumu iyi değildi. Gitme zamanı gelmişti, ama kalmak için kendini zorluyordu. O gece hastaneden aradılar. Babamın durumu ağırlaşmıştı. Birkaç gün sonra babamı kaybettik. Ölümden alınması gereken en zor derslerden biri, yaşamın devam etmesi gerektiğidir. Babam yaşamımızı normal biçimde sürdürmemizde her zaman ısrar etmişti. Yaşamının sonuna kadar bizim için kaygılandı ve bizimle hep gurur duydu. Son isteği neydi biliyor musunuz? Cebinde ailesinin bir resmiyle gömülmek. Kaynak: Tavuk Suyuna Çorba